İcra ve İflas Kanunu'nda (“İİK”) düzenlenen ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip hükümlerinin yaygın uygulama alanı olan 150. maddenin (ı) bendi kapsamında kredi veren kuruluşlar, krediyi kullanarak ipotek veren borçlulara karşı belirli şartların varlığı halinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatarak alacaklarını tahsil edebilmektedir. Bu takip yolu, Kanun kapsamında yalnızca kredi kullandıran taraflara alacaklarını ipotek üzerinden tahsil etmek için kolaylık tanıyan istisna bir yoldur.
Söz konusu düzenleme, ipotek ile teminat altına alınmış alacağın belirli belgelerin ibrazı ile ilamlı takibe konulmasına olanak tanıyan bir istisna hükmüdür. İİK md.150/ı maddesinin dikkat çeken yönlerinden biri de alacaklı sıfatını kimlerin haiz olabileceği konusudur. Madde hükmünde icra takibindeki alacaklı taraf, “kredi kullandıran” olarak ifade edilmiştir. Kanunun lafzında geçen “krediyi kullandıran” ibaresi, özellikle kendi kanunlarına göre bankacılık ve finans sektöründe faaliyet gösteren ama bizatihi “banka” vasfını haiz olmayan yurt dışında mukim alacaklılar yönünden karışıklığa ve yanlış uygulamalara yol açmakta olduğu bilinmektedir.
Nitekim Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin kararında
yurt dışında mukim bir finans kuruluşunun bu
madde hükmünden yararlanamayacağına karar
verilmiştir. İlgili karar incelendiğinde, yurt
dışında mukim bir finans kuruluşunun
İİK md.150/ı maddesinde yer alan “krediyi
kullandıran” ibaresi kapsamına girip
girmeyeceği hususunun Bankacılık Düzenleme ve
Denetleme Kurumu'na (“BDDK”) sorulduğu,
verilen cevap kapsamında BDDK'nın denetimi ve
gözetimi altında olmadığından bahisle bu
madde hükmünden yararlanamayacağına karar
verildiği görülmektedir.
Bu içtihat ile birlikte, telafisi güç ve
imkânsız zararlara yol açacak şekilde
yalnızca BDDK'nın kontrolüne ve denetimine
tabi banka veya kredi kuruluşların İİK md.
150-ı hükmünden yararlanabileceği şeklinde
bir uygulama oluşmuştur.
İşbu bilgi notunda konu edilen 14/07/2025 tarihli güncel İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nin kararı, kanun lafzındaki “kredi kullandıran” ibaresindeki belirsizliği tekrar yorumlamıştır. Bu yorum yukarıda bahsedilen Yargıtay Kararı'nın neden olduğu yurt dışında mukim alacaklılar aleyhine oluşan uygulamadan dönülmesi yönünde oldukça önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.
“Kredi Kullandıran” Sıfatına İlişkin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nin Kararı
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi'nin kararında (“Karar”) yurt dışında mukim bir finans kuruluşu, kredi sözleşmesinde yer alan teminat temsilcisi (security agent) sıfatına dayanarak, borçlu aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatmıştır. Borçlu ise söz konusu finans kuruluşunun krediyi doğrudan temin eden taraf olmadığını, bu nedenle hem alacaklı sıfatını taşımadığını hem de İİK md.150/ı uyarınca icra emri gönderme hakkına sahip olmadığını ileri sürerek icra emrinin iptalini talep etmiştir.
İcra Hukuk Mahkemesi, kredi verenin banka olduğunu, teminat temsilcisi sıfatının ise İİK md.150/ı hükmü kapsamındaki yetkiyi vermeyeceğini belirterek icra emrinin iptaline karar vermiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi tarafından yapılan inceleme neticesinde “kredi kullandıran taraf” sıfatı incelenerek takibe konu kredi sözleşmelerinde, davalı finans kuruluşunun açıkça teminat temsilcisi sıfatıyla yer aldığı, kredi sözleşmesi ile davalıya, alacağın takibi, tahsili ve ipotek teminatlarının paraya çevrilmesi yönünde yetki verildiği, ipotek akit tablosunda da davalının “kredi kuruluşu” ve “ipotek alacaklısı” olarak açıkça gösterildiği, İİK md.150/ı hükmünde “banka” değil “krediyi kullandıran taraf” ifadesinin yer aldığı ve bu kavramın yalnızca bankaları değil, yetkili finans kuruluşlarını da kapsadığı gerekçeleriyle, alacaklının takip yetkisinin mevcut olduğuna belirterek icra emrinin iptaline karar verilmesinin hukuka uygun olmadığına karar vermiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen bu Karar ile birlikte İİK'nın 150/ı maddesinde yer alan ve alacaklı aleyhine yorumlanan iki konu üzerinde durulmuştur. Öncelikle madde hükmünde belirtilen “krediyi kullandıran” ibaresinin yalnızca “banka”yı kapsamadığı, teminat temsilcisi sıfatıyla hareket eden finansal kuruluşların da bu kapsamda takip başlatma yetkisine sahip olabileceği kabul edilmiştir. Bu kabul ile birlikte, BDDK'nın denetiminde olmayan ve teminat temsilcisi sıfatıyla hareket eden yurt dışında mukim finans kuruluşlarının da bu İİK md. 150/ı'dan faydalanabilmesinin yolu açılmıştır.
Diğer taraftan söz konusu Karar, İİK md.150/ı hükmünün lafzı ve amaçsal yorumu bakımından da önemli olup, uygulamada zaman zaman karışıklık yaratan teminat temsilciliği ile kredi veren sıfatı ayrımına yer vererek İİK md.150/ı hükmünün kapsamına ilişkin önemli bir içtihat oluşturmaktadır. Teminat temsilciği, İngiliz Hukuku'nda hâkim paralel borç yapısının, Türk Hukuku'ndaki bir yansımasıdır. Türk Hukuku'nda borcun sebebe bağlılığı ilkesi uyarınca paralel borç yapısı tartışmalı bir konudur. Ancak bu yapı alacaklının bir teminat temsilcisi (security agent) aracılığıyla ipotek gibi teminat haklarını kullanabilmesini kolaylaştırmakta olup, teminatların teminat temsilcisi üzerinden tahsilini sağlamaktadır. Bu minvalde, Yargıtay tarafından verilen kararın aksine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen Karar ile birlikte özellikle kredi sözleşmelerinde açıkça temsil ilişkisi içinde bu krediyi yöneten ve alacağı tahsil yetkisine sahip ve ipoteğin kurulmasında ipotek alacaklısı olarak belirtilmiş finans kuruluşlarının da “kredi veren” sıfatında olmasa da İİK md.150/ı kapsamında takip başlatma yetkisine sahip olabileceği ortaya koyularak Türk Hukuk sistemindeki henüz tartışmalı olan paralel borç kavramı da bir Yüksek Mahkeme nezdinde ilk kez dolaylı yoldan da olsa değerlendirilmiştir.
The content of this article is intended to provide a general guide to the subject matter. Specialist advice should be sought about your specific circumstances.